9 Ocak 2024 Salı

Dil Felsefesinin Işığında Mitoloji, Bilim ve Din

 

özet                                        Erkut Sezgin

            Dil Felsefesinin Işığında Mitoloji, Bilim ve Din

           Dilin Kurallarıyla Formlanan Benzer ve Farklı Yaşam Pratikleri   

                                            Olarak  Mitos 

.

What good is a book that does not even carry us beyond [über] all books. ( Nietzsche,Gay Science §248

Bütün kitapların ötesine taşımıyorsa bir kitap neye yarar. ( Nietzsche,Gay Science §248).

 

 

 

Özet: “Mitoloji” ve “Bilim” kavramlarını,  dilde anlam farklarının dış bağlantılı adlandırmalarla temsil edilmesinin ve kurallaşmasının imkanının heterojen bir konfigürasyon bağlamına iç bağlantılı olduğunu kendimize saydam kılarsak, bu kavramsal ayrımın kategorik bir öz ayrımı olmadığını;  farklı tarihsel kültürel konfigürasyon bağlamlarına bağlı olarak dilin farklı kurallaşan  paradigmalarıyla örülen yaşam pratiklerinin (mitosların) birbirini yargılayacak bir öz bilgiye dayalı olmadığını; hepsinin benzer ve farklılıklar içeren  sanı (mitos) pratikleri olduğunu fark ederiz. Burada “bilimsel kültür” pratiğinin farkı, ancak bilimsel kavramların kurallarını saydamlaştıran felsefe ile bağını kurmakla anlaşılabilir. Yoksa, dilin araçları olan adlandırmaların kavramsal anlam farklarını nasıl temsil ettiği üzerinde anlayış yoksunluğu daima, bu anlam farklarının temsil ettiği doğruluk/kesinlik inanışlarının ördüğü yaşam pratiğini  ideolojik bir katılaşmanın mantığıyla  mutlaklaştırır. Bu saydamlık yoksunluğu bilimsel kavramların araç sonuç amaçlı kurallarıyla  teknoloji üreten ve yaşam biçimini teknolojik olarak dönüştüren kültürün içine doğan insanları, bilimsel kültürün kendi farklarıyla bir mitos pratiği olduğunu fark etmek yerine, “mitoloji ve bilim” arasında kategorik/özcü ayrımlar yapmaya yetkili bir mantık kurgusunun sanılarına hapsetmekte. Buradaki saydamlaşma eksikliği, bilimsel mantığın paradigmalarının kurallaşmasını mutlaklaştırma eğilimini örtük veya açık  beraberinde getirdiği için, felsefede ontolojik öz inanışlarını dilin kurallarıyla bağlantı içinde saydamlaştırma yöntemi felsefe için olmazsa olma bir yöntemdir.  Bu nedenle, “felsefe” de, dildeki kurallaşmaların imkan bağlamında saydamlaşmak yerine epistemolojik  teoriler kurgulayan aklı temel aldığı zaman, bu akıl kendi mantığının  aksiyomatik öncülleri olan doğruluk/kesinlik inanışlarına, onların paradigmatik katılaşmasına kör kalmakta; kendi mitos’ununun yapılanmasının farkında olmayan dil pratiklerinin birbirini dışlayan, yargılayan özcü sanılarının ideolojik döngülerine hapsolmakta. Bazen, “felsefeyi bitirmek, sonlandırmak” olarak seslendirilen söylemi bu saydamlaşmanın dolayımından hareketle anlarsak, bu sözleri teori kurgulama anlamında öncülleri akla saydam kılınmamış ideoloji üretmeye yatkın  düşünceler kurgulamakla karşıtlık içinde anlamak gerekir. Bu ise, yine felsefi çözümlemelerin saydamlaşma etkinliği içinden açıklık kazanan bir anlayış olarak felsefenin sonlandırılamaz bir saydamlaşma etkinliği olduğunu anlamaya bir yol oluşturur. Sonlandırılamaz saydamlaşma, Transendental özne - nesne yöneliminin iç bağlantılı formlanmasını auto-hetero afektif  temas noktasından hareketle saydamlaştıran bir aydınlanma dolayımı olarak, Evrensel imkan bağlamının iç bağlantılı heterojen konfigürasyon  örüntüsünde formlanan insan biçimsel anlam formunun farklı tarihsel kültürel konfigürasyonlar ören  ve onların kurallarıyla örülen farklı tarihsel toplumsal, psikolojik kimlik, kendilik deneyimlerinin bellek ve imgelem yapılanmasını saydamlaştırmakta. Bu bağlam, Fernando Pessoa’nın heteronomik yazımına eklemlendirdiği şiir dilinin dolayımında, klasik anlamda yazan yazarı ve şairi, kendine merkez aldığı benlik/öznellik deneyiminin tarihsel nesnel dünyasının, psikolojik duygu ve duyumlarının üzerinden aşırmakta.  Tarihsel kültürün belirlediği şairi, yazarı, veya okuru  heterojen imgelem dünyasında gezindirmekte; şairi, yazarı veya okuru kendi benlik merkezinden çıkararak farklı bağlamlarda farklı duyuşları seslendirdiği; ne öznel ne nesnel kutuplu olarak düşünülemeyecek bir bağlamda saydamlaşmaya açmakta. Felsefeciye de bu bağlamda teorik analiz sentez mantık kurgusu içinde düşünmek yerine, ben merkezli  mantık kurgusunun  belleğin, imgelemin ve dünyanın içiçe bağlantılı örüldüğü alanda, Tam da Wittgenstein’ın aradığı saydamlığa bir katkı olarak bir kontrast ışığı  sunmakta.      

Bu kontrast ışığın dilin kurallarıyla yapılanmış akla nüfuz etmesi felsefenin heterojen imgelem aracılığıyla dilde ifade biçiminin formlanmasının imkan bağlamıyla iç bağlantılı formlanmasının auto-hetero afektif doğrudan temasla saydamlaştırılmasıyla mümkün olmakta.

Wittgenstein bu saydamlaştırma yöntemini Goethe’den esinle, bitkilerin formlanmasının kategorik öz ayrımlı değil, iç bağlantılı bir organizmanın dalları, yaprakları gibi dilin formlarının da çevresindeki formlanma  ile  iç bağlantılı formlandığı bağlam olarak  dildeki farklı kurallaşmaların, farklı dil pratiklerinin mantığını, bellek ve imgelem yapılanmasını saydamlaştırmanın sinoptik “mekanı” olarak alır. Bu saydamlaşma, artık, “organik” “inorganik” vs. adlandırmaların kökenindeki iç bağlantılılığı dolayımlayan bağlam olarak, transendental kontrast bir ışık olarak dilin temsil araçlarının kurallarıyla düşünmesi yapılanmış zihnin bellek ve imgelem yapılanmasını aydınlatır.

    

      

30 Eylül 2021 Perşembe

FELSEFİ BİLGİNİN “BİLİMSEL BİLGİ”DEN FARKI NEDİR? ERKUT SEZGİN

 Felsefe nedir? Felsefi Bilginin “bilimsel bilgi”den farkı nedir? Bu fark insan ruhunda kendini nasıl gösterir? sorularının yanıtı, ancak felsefi sorgulama dolayımında, kendini göstermekte.  İnsanın içine doğduğu dilin kuralları ile nasıl düşündüğünü; “öznel”/”nesnel” “dogmatik/“deney-bilimsel” kavramsal ayrımlarının dayandığı bilgi” kriterlerinin  dilde nasıl kurallaştığını; onları insanın nasıl öğrendiğini; bu dil sisteminde kullanılan adlandırma ve tasvirlere kural/norm olan doğruluk kriterlerinin kişinin “ben” adlandırmasını ve diğer adlandırmaları araç-sonuç amaçlı kullanmayı öğrenmesiyle nasıl yapılandığını saydamlaştıran bir düşünme ve sorgulama dolayımına katılmaya “Felsefe yapmak”  diyoruz.  Buradan şu fark edilebilir: Felsefi bilgi ancak yapılarak, yani sorgulama fiiline katılarak kazanılır;  fiili durumda daha önce fark edilmemişin fark edilmesiyle kendiliğimizde kendiliğinden ortaya çıkan yeni modal formlanmaların auto-hetero afektif bilgisiyle. Bu bilgi,  insan yöneliminin, farklı dillerin farklı kurallaşmalarının farklı imlem örüntülerinde, nasıl farklı kendilik deneyimlerinin yönelim ve inanış pratikleriyle; bu dil sistemlerinin pratiklerinin anlatılarıyla; bu anlatıların formlandırdığı imgelem görüngüleri ve ruhsal heyecanlarla yapılandığının auto-hetero afektif kendilik deviniminin formlanmaları üzerinden iz sürümüyle  kazanılmakta.  Bu nedenle bütün olanaklı dil ve inanış pratiklerine aşkın bir dolayımın auto-hetero afektif  deneyim bilgisi olarak, Buda, Zen veya Tasavvuf Bilgelerinin çağrısı bu deneyimi uygun karşılıkla, yani dolaysız  dolayımlamaya çağrıdır. Dolaysız dolayım, imlem bağlantılı olay örüntüsünün iç bağlantılı zincirlenmesinin insan biçimsel bir adlandırma formunun formlanmasını nasıl eklemlendirdiğini auto-hetero afektif  olarak dolayımlamak anlamında. Yani ben merkezli imgelemimize bellek çağrışımıyla çağırdığımız bir adlandırma iminin anlamının, bellek ve imgelem çağrışım aracılı (mediated) bir formasyon olarak nasıl  dolaysız iç bağlantılı bir imlem zincirlenmesinin formu olarak; yani ad olarak dilde kullanılan  formun bellek/imgelem çağrışımına araç olan (mediated) anlamının iç bağlantılı dolaysız  (immediate) temaslı olduğu imlem dokusuyla bağlantılı kavranması, belleğin ve imgelemin de adlandırma formuyla iç bağlantılı formlanmasına ışık tutuyor.   Yani bellek/imgelem çağrışımlı düşünülen anlam farkını temsil eden adlandırmanın bellek/imgelem çağrışımlı olarak değil, belleği ve imgelemi de birlikte formlandıran imlem bağlantılı zincirlenme ve eklemlenmeyle auto-hetero afektif bağlantılı  olarak bellek ve imgelemin yaratıcı formlanmaları dilde yeni bağlantılar oluşturmakta. Belleğin ve imgelem formlanmasının kökenindeki adlandırma formunu eklemlendiren iç bağlantılı imlem zinciriyle bağlantısı kurulamadığı zaman, zihin kendi auto-hetero afektif iç devinimiyle değil, dilin adlandırmalarıyla temsil edilen anlam farklarının araç sonuç amaçlı kullanım  kurallarının öğrenilmesiyle  kazanılan bellek ve imgelem çağrışımlarının otomatizmiyle  hareket eden bir yönelimle (intentionalité) olarak kavramlaştırılan bir yapılanmaya hapsolmakta.   Hareketini bellek otomatizmiyle hareket eden düşünme modalitesinden auto-hetero afektif imgelem hareketiyle düşünmeye geçiremediği zaman bu yapılanmanın  sanı döngüsü (doxa örüntüsü ) saydamlaşamadan kalmakta.

 

Yukardaki paragraflarda imkanlarına işaret etmeye çalıştığım, burada söz konusu “Felsefe anlayışı” ve sorgulama yöntemi, kavramsal araçları ve sonuçları nesneleştiren; insan zihnini, düşünmesini, psikolojisini de bu nesneleştirmeye bağlı olarak bilimsel bilgi nesnesi olarak analiz ve açıklamaların nesneleştirmelerine konu alan epistemolojik öznenin yolundan kökten ayrılıyor. Bu yol, bilimlerin temel aldığı bilgi öznesi olarak yapılanmış zihni; psikoloji bilimi dahil bütün bilimlerin temel aldığı bilgi öznesinin dilin kavramsal araçları ve kuralları ile yapılanmasını insana saydamlaştırmaya çalışan bir yol.  Dilde kullandığımız “ben” merkezli ifade biçiminin iç bağlantılı formlandığı; “ben’in Ötekisi  bir Olayla imlem bağlantılı formlanmasını saydamlaştırmaya yönelen bir yol.

Farklı tarihsel, kültürel katmanlarda dilin değişen kuralları paradigmalarıyla   ifade biçiminin proto-formunun insan biçimsel formlanmasının, farklı kurallarla benlik, kimlik, doğruluk, kesinlik inanışlarıyla farklı insan biçimsel  yapılanmalarına ışık tutuyor. Burada söz konusu ışık ve ona bağlı saydamlaşma retoriğin ötesinde felsefi sorgulamanın dolayımında ışıyan bir yol. Işık sadece insan zihninin tarihsel-kütürel yapılanmasına değil, bu saydamlaşmanın ana damarında oto-hetero afektif bir öğrenme ve anlayış derinliği kazanmaya bağlı olarak insan zihninde tinsel bir ışımayı doğurmakta. İnsanı tarihsel kültürel varlık konumundan kendi aşkın (transcendent) tinsel zeka kaynağına doğru yeniden doğrultan.

“Dolayımlama”, sözü fiili bir sorgulamaya katılmaya işaret ediyor. Daha önce hiç düşünülmediği;  hiç akla gelmediği için; ya da akla gelse bile zor; veya başkaları tarafından saçma, veya faydasız, veya “günah” bulunduğu için sorulamayan, yanıtları üzerinde derinleşilemeyen soruların sorulduğu bir yolda, sorgulamayla bizde değişiklik yaratan farkına varışlar, fiili sorgulamanın yolunda, fiili olarak kendiliğinden, bizim kendiliğimizde kendini gösteren şaşırtıcı değişikliklerle ortaya çıkıyor. Fiili sorgulama, hiç düşünmediğimiz için bilincimize kapalı kalan bir alanı, bilinci/benliğimizi deneyimleme inanışımızda değişiklik yaratan farkına varışlarla açığa çıkardığı bir yolun, beklenmedik köşe dönüşlerini; yolun inişlerini, çıkışlarını fiili bir sorgulamayla kat etmekle ilgili felsefe yapmanın anlamı.  Heraklitus’un, “Beklenmeyeni aramadıkça, onu bulamazsın.” Sözünün iç sezgisini paylaşmaya imkan olan bir yol.  Ancak alışkanlıkların ötesinde soruları sorabilmenin; farklı anlam/imlem bağlantı kombinezonları kurarak düşünebilmenin açtığı bir imkan. Örneğin Wittgenstein, bir diş ağrısı duyumunu başkasının dişinde duymanın ve gösterim biçiminin formlanmasının imkanı olan imlem bağlantılı olay örüntüsünü fark edilir kılmak için, diş ağrısıyla birlikte giden imlem bağlantılı olayın örüntü akışında değişiklikler tasarlayarak bu imkanı düşünülebilir kılan bir imgelem kurgusuyla karşımıza çıkar.[1]  Düşünce denemesine uygun karşılık vermemiz imgelem kurgusunun başlattığı imlem bağlantılarının oto-hetero afektif zincirlenmesini izleyerek deneyimlememize bağlı.  Ancak o zaman, kullandığımız ifade biçimlerinin içinde formlanmasına imkan olan imlem bağlantılı Olayla bağlantılı konuşan, yazan, düşünen bir farkına varışla bu kaynağa yüzümüzü dönebiliyoruz. Olayın devinimiyle rezonans arayan, bu rezonansa bağlı bir saydamlaşmaya yönelebiliyoruz.  Tersi durumda, kendisiyle başka bir çarkı döndürmeyen, hakikat ışığıyla temasını yitirmiş bir sanı ve konfüzyon döngüsü içinde kalıyoruz. Benzer konfüzyonu paylaşanlarla çarklarımız bağlantılı döner görünse de, ortak bir yanılsamayı paylaştığımızı fark etmeden kalıyoruz.

*                    *

 

Felsefi bilgi,  bilgi-bilimsel deneyimi bu dolayımdan hareketle aydınlatma kapasitesinde bir farkındalık sunmakla bilimi aydınlatan bir etkinlik olmakla birlikte, bu sorgulama dolayımına yolu uğramayan  insan bilinci, kendi bilincinin yapılanmasının kendi kendisine, hiç fark etmemecesine kapattığı tin bilimsel farkına varışın ışığından ışık alamayacak denli opaklaşmakta.

Felsefi anlamda fiili sorgulama, bizzat felsefe yapma fiilinin fiili durumunu karakterize etmekte.  Sorgulamanın sunduğu yolun, daha önce fark edilmemişin farkına varmaya bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkan, ve kendimizde deneylediğimiz yeni bir modal oluş, formlanma hali olarak deneylediğimize işaret ettim. Farkında olmadığım durumla, farkına vardığım durum arasında yanılsamanın nasıl bir durum olduğunu doğrudan iç bağlantılı bir modal oluşun formları olarak fark ediyorum. Kendilik deneyimimin çevremde olayların görüngü akışıyla daima bağlantılı, onun örüntüsünden soyutlanabilir bir doğruluk ve kesinliği olmadığını fark ediyorum. Kendilik deneyimimin doğruluk ve inanış modalitelerinin bu örüntü akışından soyutlanabilir olmadığını fark ediyorum.  Fakat bu farkediş-ler, içine doğulan dilin kural ve normlarını öğrenme ve kullanma temelli kazanılan bellek modalitesini de değişime uğratan bir Farkındalık birikimi oluşturmakta. Bu görüngülerin imlem örüntüsünün akışında modal bir formlanma olarak çevremi görmekte ve kullanmakta olduğumu; kullanmayı öğrendiğim dilin adlandırmalarının anlam farklarının, bu imlem örüntüsü içinde formlanan bir öğrenme ve kullanma modalitesinin sonuçları olarak kurallaştığını fark ediyorum.  Kendimle özdeşleştirdiğim “ben” merkezli kullanımın merkezinde sandığım “ben” değil, bu örüntü içinde başka kullanımlarla kesişen, oto-hetero afektif modal bağlantıları örülen; bu bağlantıların bellek yüküyle benlik/kimlik, ruhsal heyecanlar, doğruluk/kesinlik inanışları edinen, başkalarıyla paylaşılarak kazanılan modal bir formlanma olduğunu fark ediyorum.

Fark ediş-lerin birikimi  nicelik birikimi olarak değil, daima nitelik farklarının oto-hetero afektif bir kendiliğindenliğin daha önce farkedilmemiş olana temasından ortaya çıkan farkına varışın farkındaki nitelik farkı. Kişiye önceki kendilik yöneliminin yanılsamasıyla karşılaştırma imkanı sağlayan; farklı  görüngülerin imlem bağlantı konfigürasyonları ile, kendilik deneyiminin modal formlanması arasındaki  bağlantıyı oto-hetero afektif deneyimle fark etme imkanı  sağlayan düşünme hareketinin, kendi modal oluşunun farklı örüntü konfigürasyonlarında farklı formlanmalarının oto-hetero afektif iz sürümü.

Fiili sorgulama durumu, görüngü örüntüsünün (simulacra) iç-bağlantılı imlem devinimini canlandırdığı anda,  kendiliğimizde ortaya çıkan modal oluşun formlanmasını da aynı anda dokundurmakta. Fiili sorgulama, böylece, “ben” diyen “ben” kullanımının öznelliğinin,  “ben olmayan” (hetero olayın) görüngü örüntüsü içinde bir anlam deneyiminin formlanması olarak saydamlaştırıyor. Böylece, Doxa’dan Para-doxal, tinsel üst farkındalığa ancak bu saydamlığa kendini doğrultan  Fiili sorgulama; bizzat bu Fiili süre-durumdan hareket alan düşünme devinimi bir imkân oluşturmakta.

Böylece araç belleğimizin sınırladığı sınırlı “ben bilincinde” felsefi fiili sorgulamanın başlattığı oto-hetero afektif modalitenin kendiliğindenliği;    araç sonuç amaçlı öğrenilen dilin temsil araçlarının bellek merkezli öznellik-nesnellik kutuplarının yapılanmasını da saydamlaştırmakta. Sorgulamanın dolayımına girmeden kaldığımız zaman, içine doğduğumuz dilin kurallarıyla belirlenmiş ve koşullanmış olarak kalıyoruz…

 

[1]  Mavi ve Kahverengi Kitap. S..

26 Şubat 2020 Çarşamba

Özgür Üniversite’de 2020 Bahar Dönemi Felsefe Programı

Tinbilimsel Farkındalık
Bellek alışkanlıklarının sanı yapılanmasını askıya alan karşı jestin dilde yarattığı oto-hetero afektif iz sürümünün dolayımında şiirin ve felsefi düşünümün birbirini aydınlatan yolu çalışmalarımızın konusunu oluşturmakta. Yardımcı kitap: Esrarıengin Arkeolog: Tarihin Derin Kazsı Olarak Sanat ve Felsefenin Kesişen Duyarlık Ufku. Cem Yayınevi.


Tinbilimsel Düşünsel Etkinlik olarak Felsefi Aydınlanmanın araç-sonuç amaçlı bilimsel hipotezlerin test ve doğrulama yöntemlerine dayalı denemelerinden farklı olarak Fenomenolojik Logos Deneyimini açığa çıkarma ve oto-hetero afektif olarak dilin temsil araçlarının ve paradigma işlevinde kurallaşmalarının zihni uğrattığı sanı yapılanmasını saydamlaştırma yolu. Logos Deneyimi dildeki bellek yapılanmalarına karşı bir jest olarak ortaya çıkamadıkça, kendi tenimizin oto-hetero afektif heterojen dokusunda bir dalga hareketi uyandırmadan kaldıkça, Merleau-Ponty’nin “Dünyanın Teni” metaforu, veya Wittgenstein’ın bu karşı jesti açığa çıkaran düşünce denemelerine bağlı hatırlatmaları; veya Bergson’un “Bellek yapılanmasının izini oto-hetero afektif sezgiyle saydamlaştırma projesi; Husserl’in temsil dilini askıya alarak dilin kökenindeki Logos/sense deneyimine karşılık verme çabası; veya Heidegger’in bu deneyimin Herakleitos ve eski yunan felsefe dilinde nasıl dile geldiğine kendi yorumu üzerinden oto-hetero afektif bir dokunumla karşılık verme çabasındaki yazımı kimi felsefe okurlarında ve akademisyen yorumcularında anlamlı bir karşılık bulmadan kalmaya yazgılı görünüyor. Bu karşılık ortaya çıkamadıkça, doxa yapılanmasına hapsolan insan zihnine, burada sözkonusu Logos deneyimi anlaşılmaz, çelişik olumsuz anlamıyla paradoxal gelir ve sanı yapılanmasını saydamlaştıran dilde ve düşünmede yapılanmaya uğramış zihne kendini aşmaya bir yol oluşturan karşı jestin dili
ancak ona uygun karşılık veren oto-hetero afektif oluşa kendi saydamlaşmasının yolunu ve ışığını tutabilir. Bu nedenle, Felsefede Paradoxal karşı jestin sıçramasını yapabilen felsefecinin dili , akademik felsefe profesörünün dilinden farklı metaforlarla konuşur. Bu metaforlar, benzetmesini dilde varolan anlam kaydırmalarından değil, bizzat karşı jestinin açtığı imlem örüntüsünde oto-hetero afektif bir devinimin dokunduğu eş-anlılıktan aldığı için Paradoxal ve doxa yapılanması içindeki zihne göre anlaşılmaz, empirik, bilimsel deneyim dışıdır.

Take away the paradox from the philosopher all you are left is the professor. Kierkegaard.



Bu nedenle, Dünyanın Teni’nin Heterojen Dokusuna Düşünce Denemeleriyle Oto-hetero Afektif Giriş-Çıkışlarla Yazan Wittgenstein’ın ve Fernando Pessoa’nın Heteronomik Yazımının Farkı; daima anlam/sense deneyiminin kökeninde ben merkezli kendilik sanısını kendi merkezi dışına sürüklemesinde yatıyor. Bu farkın deneyimlenmesi, ben merkezli deneyimin, heteronomik bir imlem dokusu içinde dilde farklı kurallaşmaların farklı doğruluk-kesinlik inanışlarıyla motive olan zihinsel/ruhsal heyecan yönelimleri içinden geçiren yazım ve düşünme etkinliğinin kurduğu düşünce denemelerine uygun karşılık vermeye bağlı. Düşünce denemeleriyle yazımın heterojen deviniminin, okurlarının da ben merkezini bu dokuda oto-hetero-afektif bir etkileşimle merkezi dışına heterojen bir dokuda devinime sürükleyen hareketine uygun karşılık verebilmeye bağlı. Düşünce denemelerine uygun karşılık verme bu hareketin başlamasına ve uyanışına bağlı olarak, benlik/kendilik deneyiminin doğruluk/kesinlik inanışlarıyla yapılanmasını saydamlaştırma projesi olarak Fenomenoloji Felsefesinin Alman-Fransız dolayımına (Husserl, Heidegger, Bergson, Maine de Biran, Merleau-Ponty, Michel Henri, J.Luc-Marion ve diğerlerinin entelektüalist yazımında henüz karşılığını arayan bir saydamlaşmanın olanağı bir ışıma sunuyor.

Bu Yazım etkinliğinin Oto-hetero-Afektif Heteronomik Dolayımında Saydamlaşan Fenomenoloji Felsefesinin Tinsel Aydınlanma Ufku…
Bu Ufku Işıtan Farkındalığın Doğu Felsefesinin Buda-Zen Farkındalığıyla kesişen Evrenselliği…
* *

Katılımcıya Önsöz
Eski bir Zen hikâyesinde, öğrenci ölmek üzere olan ustasına sorar: “Hayatın boyunca aktarmaya çalıştığın öğretinin özü nedir?” Usta yanıtlar: “Uygun bir Karşılık”. (Appropriate Response)
Uygun karşılık verme meselesi Hakiki Felsefe Etkinliğinin ortaya çıkmasına bağlı olarak ortaya çıkan Üst Bilincin, Tinsel (Transcendental) Farkındalığı paylaşmanın da olanağıdır. Bir öğreti olarak, veya öğretinin özünü özetleyen bir “bilgi” ve bu bilgiye erişmekle varılacak bir bilgi inanışı olmanın ötesinde; anlam(sense/Logos) deneyiminin ortaya çıktığı Olayın dışından değil, içinden uygun karşılıkla geçerek, ortaya çıkan anlam gösterim yöneliminin ve deneyiminin dildeki adlandırma ve betimlemelerle kurallaşmalarının izini dilin kökenindeki bağlantılı olayın örüntülerinde sürebilmenin vardığı bir saydamlaşma sözkonusu. Aydınlanma ışığının paylaşılmasının imkânı bu nedenle; adlandırmalarla temsil edilen anlam farklarının, araç sonuç amaçlı bellek beklentili çağrışımlarla yapılanan zihnin yönelimleri modalitesinde ürettiği, doğruluk kesinlik vs. bilgi inanışlarının, ona temel olan norm/paradigma modalitesinde sabitlenen kurallarının yapılanmasının izini, kişinin Logos deneyiminin içinden uygun karşılıkla (oto-hetero afektif heterojen bir duyarlığın devinimi içinden) sürebilmesine bağlı. Böylece, Logos deneyiminin ortaya çıktığı olayı içinden dolayımlayan uygun karşılık imkânını; kişinin dilin temsil araçlarının kurallaşmalarının ve bellek yapılanmasının izini kendi ben merkezi dışında farklı imlem örüntülerinin kurallaşmaları içinde sürebilmesiyle yaratıyor.
Temsil araçlarının kullanım kurallarıyla şeyleştirdiği dünyayı, Anlamı/sense formlandıran Olayın imlem (signification) örüntülerinin (Logos) içinden geçen bu Temas, oto-hetero afektif tepkilenme ve sonuçların eşanlı heterojen oluşunun Temâsı. Bu temâs, ben ve ben olmayanın anlam farklarının iç bağlantılı (signification) olarak deneyimlendiği oto-hetero afektiv tekil (singular) bir temas içinden imlem/anlam (sense) farklarının bağlantılı dokusuyla heterojen bir temâs. Bu temas noktası oto-hetero afektif bir etkileşimin modülasyonları, salınımları içinden dilde ad ve betimlemelerle bir temsil ve kullanım dokusu dokuduğunu saydamlaştırdığı dolayımda, tarihsel ve kültürel dokuyu dokuyan kuralların yapılanmaların da izini sürmenin imkânını doğurmakta. Örneğin, dokunumun heterojenik temâs noktasının imlem farklarının bağlantılarıyla etki tepki merkezli yapılanan, kurallaşan bellek merkezi, ben merkezli zihinsel, ruhsal doğruluk kesinlik inanış ve deneyimlerinin öznellik ve nesnelliğe bölünen araç sonuç amaçlı bellek beklentili yönelim yapılanmasını da saydamlaştırıyor. Dilin temsil araçlarının ve kurallaşmalarının izini süren saydamlaştırılması dildeki inanış sistemlerinin yapılandırdığı insan modalitesindeki zihnin de kendisini uygun karşılık içinden saydamlaştırmasının da imkânı. Bu imkân yapılanmış benlik, kimlik vs. tarihsel kültürel benlik inanışlarının etik-estetik değerlerinin de uygun karşılık içinden tartısını yapabilmenin de imkânı.
* *
“External prompting takes place only when the self is deficient in making itself heterogeneous internally – and in touching itself!!!”1 (Novalis)
Logos’a Uygun Karşılık vermenin imkanını ve engelini Novalis, kişinin dünyayı hep kendi dışında nesneler/olaylar olarak görmeye ve deneyimlemeye tepkilenen yönelim ve sanı yapılanmasına bağlı psiko-somatik koşullanmalarının yarattığı
ego-merkezli bir benlik/kendilik deneyimine bağlı bir sakatlanma ve kötürümleşmenin; ben’in, ben olmayan bir Öteki Oluşla iç bağlantılı heterojen birliğine oto-hetero afektif dokunan dolayımına uygun karşılık vermesini ve bu dolayımı deneyimlemesini engellemesinde görür. Anlam (sense) ve onu ifade eden formun bağlantılı tezahürüne olayın içinden dokunarak tanıklıktan doğan Logos deneyimi bu sakatlanmayı, aşmayı, kişinin yapılanmış benlik ve bellek alışkanlıklarıyla ortaya çıkan kötürümleşme engelini aşmayı talep etmekte.


Şu yukarda özetlenen felsefi düşünmenin ufkunu ve insana sunduğu imkänı dikkate almak koşuluyla insan yeniden düşünmeli şimdi Sokrates’in ünlü klişe tekrarlara uğrayan sözü üzerinde: “Üzerinde düşünülmemiş yaşam yaşamaya değmez.” Burada “Değmez” sözü, kendi hakikatine değmemek, değdiği sanısı içindeki değer ve doğruluk normlarının yapılanmalarının tutsağı kalarak bu imkânı ıskalamaya işaret ediyor.
Öte yandan Felsefi sorgulamanın da burada yukarda işaret edilen uygun karşılığı dolayımlamaya karşılık veren asli damarı ile bu dolayımın dışında sürüklenen; mantıksal kurgular ören ve kendi örüntülerinde oyalanan, akademik kılıkta bir terminoloji ve söylem içinde kendi popüler ustalarını üreten bir damar da var. Bu ayrımı gözeterek, felsefe çalışmalarımızın kapsamı aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Tinbilimsel Farkındalık deneyiminin Fenomenoloji Felsefesinin Dolayımında Husserl, Heidegger ve Fransız oto-afektif fenomenoloji akımı içinde bulduğu karşılık, kavramsal tasvirlerle karşımıza çıkar. Oysa, Wittgenstein bu deneyimi bizzat düşünce denemeleriyle imlem (signification) bağlantılı örüntüler (konfigürasyonlar) kurgulayarak deneyime açar.
Bu deneyim anlamın(sense) form ve ifade olarak gövdelendiği/vücȗda geldiği; ben merkezli gövdenin anlam/sense deneyiminin ifade bulduğu – ve içinde
Vücȗd bulduğu asli dokusunu farketmeye açar. Wittgenstein bunu dilde adlandırma gösterimi ile bir anlam farkının temsilinin imkanı olarak heterojen Vücȗda gelmenin imlem bağlantılı konfigürasyon dokusu ile onu bütünüyle unutmuş, araç sonuç amaçlı dilin temsil araçlarının bellek çağrışımlı, kendi anlamının asli temsilcisi gibi deneyimlendiği sanısı içinde gösterim ve adlandırma sanıları içinde yapılanmış insan yöneliminin gösterim ve deneyim sanıları ile çarpıştırır. Çarpışma daima unutulan, gösterim ifadesinin bağlantılı olarak bir anlam/sense ifade ettiği konfigürasyonu deneyim içinde kavramaya, derin anımsamaya bir çağrıdır. Wittgenstein’ın insan düşüncesine bu düşünce denemeleri aracığıyla en derinden bir uyanışa Farkındalık kapısını aralayan dokunuşları, ne yazık ki, kendisinin de tahmin edebildiği üzere henüz uygun karşılık bulmak yerine, kavramlaştıran klişelerle akademik tez, makale vs. yazımının malzemesi olmaktan kurtulamamıştır. Bu durum elbette felsefenin her şeyden önce sorgulayan, kendini, kendi hakikatini doğru kavramak için düşünmeyi, yazmayı talep ederken, kitle zihniyetinin haberleşme, bilgilenme, bilgilendirme alışkanlıklarıyla konuşan, yazan, dinleyen, insanı aşan bir düşünme ve yazım dolayımı dolayımlamasıyla ilgili. Kitle zihniyetinin bu bilgilenme sanılarını zaman zaman pek açıkça dışavuran ne yazık ki çok aymazlık içinde bir söz, insanı bu sözü söyleyenler adına gülmekle ağlamak arasında bırakan bir söz : “En karmaşık felsefe sorunlarını bile kolay ve açık anlaşılır bir biçimde aktaran kimselere yapılan atıflarda kendi gösterir. Bu söz, elbette bu tür sözümona bilgi aktarımlarına karşılık bir iltifattır. Felsefi sorgulamanın metinlerini metnin dokusuna nüfuz etmenin, insanın kendi en derin sanı yapılanmalarıyla çarpışma ve önceden fark etmediklerini fark ede ilerlemeyi talep eden “derin aydınlanma” yollarında kendilik yapılanmalarına nüfuz etme etkinliği olarak sorgulamaya katılmaksızın ele geçirileceğine ve kolay anlaşılır bir dille aktarılacağına dair bu sanı ne denli yaygındır!
Öte yandan felsefe bir sorgulama etkinliği olarak, yukarda belirtmeye çalıştığım üzere insanı kendi kendisinin en temelli kökleşmiş sanı yapılanmalarıyla çarpıştıran, bu çarpışmanın yarattığı fay kırılmasının oto-hetero-afektif izinden anlam(sense)deneyimi olarak Logos’un dilin temsillerinin, anlatı kurgularının, kurallaşmaların, paradigmaların baskısı ve tarihsel yükü altında yapılanan insan benliğinin, kendilik deneyimine dair öznellik-nesnellik kutuplu ruhsal duygu ve heyecan dünyasını oto-hetero-afektif heterojen bir dokunun imlem örüntüsü içinden saydamlaştırmadır. Bu saydamlaşmaya katkıda bulunmayan, felsefe adına her türlü tartışma, argümantasyon örgüsü, sadece hedefini yitirmiş bir entelektüalizm olarak kalmakla kalmaz, manevi kültüre tinsel bir saydamlaşma içinden derinlik katacak fark etmediği bir boyutu da kendi yüzeysel kavramlaştırmaları ve anlatısıyla örter. Sonuç kolay ve açık anlaşılır olduğu ölçüde yukardaki türden acınası takdirlerle karşılık bulsa da. Bu hazin durumu Nietzsche’nin ironisi tam olarak özetler:
“Derinliklerden feyz alanlarla, bulanık suda balık avlayanları halk kolaylıkla bir tutar.”

Tinbilimsel Farkındalık etkinliği olarak felsefi düşünmenin sözlü-yazılı metinleri daima; insanı kendisi, kendilik deneyiminin doğruluk-kesinlik bilgi ve inanış yapılanmasını kendisi için saydamlaştırmaya yönelik bir sorgulamaya etkin olarak katılmayı içerir. Öte yandan bu özgün sürece ilişkin yorumların, tartışma mantığının ürettiği metinlerin, konuşmaların her zaman bu özgün sürecin kendi yaratıcı ışığını pırıldattığı söylenemez. Öyle ki, Wittgenstein kendi yazdıklarının kitap olarak yayınladığında, akademik yayın ve yazım dili içinden düşünen insanların yorumuna uğrayacak olmasının, metinlerinin yaratıcı devinim akışına uygun karşılık verecek okurlara da köstek olmasından neredeyse emin olarak, onlar tarafından çabucak unutularak, uygun karşılık verecek okurlara kalmayı diler. Bu durum kaçınılmaz olarak böyle. Herakleitos da ilk cümlesiyle okurun
kendi sözüne uygun karşılığı veremeyeceğine dair bir sözle başlar. Elbette bu söz uygun karşılığın önemini sinyalleyen bir söz olarak okura bir uyarıdır aynı zamanda.
Tinbilimsel Farkındalık etkinliği olarak felsefi sorgulamanın ruhsal/psişik yapılanmanın izini anlam/manâ (sense) olayının arketipik imlem (signification) bağlantılı olay kökeninden hareketle aydınlatması, en baştan bu farkındalığın etkinliğe geçmesini talep eder bir durum. Bu nedenle, insanı; onun kendilik bilincini; kendilik deneyimine dair doğruluk-kesinlik inanışlarıyla karşı karşıya hesaplaşmasını talep etmekte.
Descartes’ın metni, bu hesaplaşmayı, metot kuşkusunun bedenin kendiliğine dair doğruluk kesinlik inanışlarının da kesin olmadığını keşfeden zekanın mutlak kesinliğini temel alan metot ışığıyla bilgi ve kendilik inanışlarımızın mekan zaman düzeninde bir yer kaplamanın modaliteleri olduğunu; yer kaplamayan, bu nedenle yerkaplama modalitesindeki sanılara aşkın tinsel bir tözün farkındalığı içinden bir saydamlaşmayı okurlarıyla paylaşmaya açmak ister. Edmund Husserl, Descartes’ın projesini, dilin temsilleriyle ve kurallarıyla yapılanan insan zihninin her türlü doğruluk kesinlik inanışlarıyla yapılanmış modalitesini parantez içinde askıya alarak dilin kökenindeki anlamın (Logos/sense) tezahür ettiği olaya odaklı her türlü ön inanışı/kabulü (presuppositio: Öndayanak) askıya alan bir inceleme ve tasvire dayanan bir yönteme dayanarak yazar. “Fenomenolojik inceleme ve tasvir olarak” felsefe tarihine geçen yöntemi, zihnin öznellik-nesnellik kutuplu yapılanan yönelim modalitelerini saydamlaştırma projesi olarak yazdığı metinler; anlam/sense olayının tezahür bağlamını karakterize eden özlerin ben/kendilik merkezli bir öznellik nesnellik deneyiminin modalitelerini nasıl yapılandırdığını saydamlaştırmaya yönelik tasvirlerle ilerler. Tasvire dayalı metinler, tezahür bağlamını görünür saydamlığa çıkardığı ölçüde, oto-hetero afektif bir etkileşimin de bir anlam (sense/logos) deneyiminin ortaya çıktığı görüngü dokusuna dokunan bir düşünme dolayımından yaratıcı motivasyonunu alır.
Öte yandan Husserl’in gündelik deneyimin doğruluk-kesinlik inanışlarının yapılanmasını Descartes’ın metot kuşkusuna benzer bir yöntemle askıya alma yöntemi, Husserl’in tasvirleri boyunca kendi ufkunu açan yörüngeler izlese de, bu izlekler bugün de, hiç de kolay izlenir, anlamlandırılabilir izlekler oluşturmaz. Bu durum, Heidegger’in insan zihninin tarihsel kültürel öznellik nesnellik kendilik bölünmesi içinde yapılanmasının da kökenindeki anlam/logos olayının Physis deneyimi olarak Anaksimander, Herakleitos, Parmenides, Platon ve Aristoteles’te bulduğu karşılıkları kendi düşünmesine ve yazımına zemin alarak sürdürmesini de bir ölçüde açıklar. Heidegger, insanın tarihsel kendilik benlik doğruluk kesinlik inanışlarının sanı örüntüsü ve yapılanması içinde tarihsel kültürel değer ve doğruluk inanışlarıyla etik ve estetik değer duyguları yapılanmış insanın, tarihin ve insanın hakiki değerlerini yaratan hayatın yaratıcı tezahür dokusunun Varlığına dokunmadıkça, bu dokunumu dolayımlayan bir zekânın farkındalığından pay almadıkça, gerçek tarihsel misyonunu gerçekleştirmekten; dilin, tarihsel kültürün norm ve kodlarının belirlemesi ve koşullaması altında bir varlık olmaktan öteye gitmeyeceğini; bu öteye gitmenin anlamını ve olanaklarını hem Nietzsche’yi anarak, hem Nietzsche’nin Güç-İstenci” kavramlaştırmasının bir yol kaybı olarak sınırlandırmalarını sorgulayarak vurgular.

* *


TİNBİLİMSEL FARKINDALIK ETKİNLİĞİ OLARAK FELSEFİ SORGULAMANIN RUHSAL PSİŞİK YAPILANMANIN İZİNİ ANLAM (SENSE) OLAYININ ARKETİPİK İMLEM BAĞLANTILI KÖKENİNDEN HAREKETLE AYDINLATMASI BAŞTAN BU FARKINDALIĞIN ETKİNLİĞE GEÇMESİNİ TALEP EDER BİR DURUM. BU NEDENLE İNSANI, BENLİK BİLİNCİNİN KENDİLİK DENEYİMİNİ SORGULAMAYA ÇAĞIRAN FELSEFİ SEZGİNİN ETKİN KARŞILIK BULABİLMESİ BU SORGULAMA SÜRECİNİN KİŞİYİ KENDİ KENDİSİNE
DAİR DOĞRULUK-KESİNLİK DENEYİM İNANIŞLARIYLA KARŞI KARŞIYA GETİRMESİNE; BU DENEYİM İNANIŞLARINI ANİDEN FARKETMEKLE YAŞANAN BİR TÜR ÇARPIŞMAYI DENEYİMLEMESİNE BAĞLI.
İŞ BURADA BİTMİYOR TABİİ, BU ÇARPIŞMALAR BİR BAŞLAMA NOKTASI. FAKAT ÖYLE BİR BAŞLAMA NOKTASI Kİ VE HEP O BAŞLANGIÇ VE ÇARPIŞMA ANININ UYANIKLIĞINDAN SÖZÜ BAŞLATMAYI, BU UYANIKLIĞIN IŞIĞINI YAKAN OTO-HETERO AFEKTİF DOKUNUMUN AKIŞINDAN HAREKET ALAN BİR İZ SÜRÜMÜ.
BU HAREKETİN KENDİLİĞİNDENLİĞİ DOLAYIMSIZ OLARAK DENEYİMLENİRKEN BELLEĞİN ETKİ TEPKİ MERKEZLİ BİR HAREKET OLARAK BU AKIŞIN İÇİNDE DİLİN ADLANDIRMALARINI ARAÇ SONUÇ AMAÇLI BİR BELLEK HAREKETİ OLARAK NASIL OTONOM BİR KENDİLİK MERKEZİ VE DENEYİMİ OLARAK DENEYİMLER HALE GELDİĞİ SAYDAMLAŞMAKTA.
BU SAYDAMLAŞMA YOLU, SÖZÜN ARAÇ SONUÇ AMAÇLI KULLANIM ARAÇLARI OLARAK YAPILANMALARIYLA KURALLAŞAN; NORM/PARADİGMA OLARAK KATILAŞAN MANTIĞIYLA; İNSANIN KENDİLİK DENEYİMİ OLARAK KENDİ KENDİSİNİ HEM İÇİNDEN BİR BELLEK VE İMGELEM YAPILANMASI OLARAK, HEM KENDİ DIŞINA YÖNELİK NESNELER, OLAYLARLA İLİŞKİ İÇİNDE DENEYİMLEYEN BİR KENDİLİK OLARAK DENEYİMLEMESİNİN YAPILANMASINI AYDINLATAN BİR SAYDAMLAŞMA YOLU.
SAYDAMLAŞMANIN ÖZNESİ ARTIK ESKİ SANI YAPILANMASI İÇİNDEKİ ÖZNELLİK, BENLİK, KENDİLİK DENEYİMİYLE SINIRLI, DİLİN TEMSİL ARAÇLARI, KURALLARI, KODLARI, NORMLARIYLA KENDİLİĞİNİ DENEYİMLEYEN, KATILAŞTIRAN, YÜCELTEN VEYA ALÇALTAN, SANI ÖRÜNTÜSÜYLE ÖRÜLMÜŞ BİR KENDİLİK DEĞİL, BU KENDİLİK/BENLİK ÖRÜNTÜSÜNÜN YUMAKLANMASINI ÇÖZE-YAZMANIN DOLAYIMINDA SAYDAMLAŞTIRAN SÖZÜN TİNSEL ETKİNLİĞİ.


GURULAR, YAŞAM KOÇLARI, PSİKOLOGLAR, PSİKİATRİSTLER, NÖROBİLİMCİLER VS. UZMANLAR, FELSEFE UZMANLARI AKADEMİSYENLER TARAFINDAN ISKALANAN FELSEFE BAHÇESİNİ KAZAN, TOHUMLAMAYI SÜRDÜREN FELSEFİ SORGULAMA ETKİNLİĞİNİN FARKI ANCAK BİZZAT SORGULAMAYA KATILMA İÇİNDEN KAZANILAN BİR AYDINLANMA, “AŞKIN” (TRANSCENDENTAL) BİR FARKINDALIK DENEYİMİ OLARAK PAYLAŞILABİLİR BİR DENEYİM.
ÖTE YANDAN, SÖZKONUSU DENEYİM BİR MEDİTASYON DENEYİMİ OLARAK “SESSİZ” “DİL-ÖTESİ” VS NİTELEMELERLE NİTELENDİĞİ ZAMAN, (ZATEN KENDİ İDDASIYLA ÇELİŞİK “SESSİZ”, “DİL-ÖTESİ” VS. NİTELEMELERİN ÇAĞRIŞIMLARININ ETKİSİ ALTINDA NE KENDİSİNİ İNSANA AÇABİLİR; NE DE SİNİRBİLİM, BEYİN, BİLİŞSEL BİLİM (COGNITIVE SCIENCE VS. VS. SÖZÜMONA BİLİNCİ BİLİMSEL ARAÇ SONUÇ AMAÇLI BEYİN HARİTALAMA, RESMETME, TEMSİL ETME VS. YOLLARLA.
DİLİN TEMSİL ARAÇLARI, KURALLARI, ANLATILARI NORMLARIYLA ÖRÜLMÜŞ VE KOŞULLANMIŞ BİLİNÇ VE ONUN PSİKOLOJİK MUTLULUK , SÜKUNET ARAYAN HUZURSUZLUĞU İÇİNDEKİ RUHSAL HALİ ANCAK AŞKIN BİLİNCİN IŞIĞINDA ARADIĞI KARŞILIĞI BULABİLİR.

SORGULAMA ETKİNLİĞİNİN İNSANI KENDİLİK DENEYİMİNE DAİR DOĞRULUK KESİNLİK İNANIŞLARIYLA (DOXA) ÇARPIŞTIRMA ANININ PIRILDATTIĞI IŞIK ALTINDA LOGOS DENEYİMİNE UYGUN KARŞILIK VERMESİNİN İMKANI, BELLEK ZAMANININ PARÇALADIĞI KENDİLİK DENEYİMİNİN ZAMANSAL BİYOGRAFİSİNİ DE YENİDEN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE DOLAYIMLAYA YAZMANIN DA İMKANI.
BU YAZIMIN DOLAYIMLADIĞI OTO-BİYOGRAFİ HEPİMİZİN BİYOGRAFİSİNE DOKUNUR YARATICI OTO-HETERO AFEKTİF DOKUNUMUN DOLAYIMI OLARAK. BU ANLAMDA FELSEFE YAPMA ETKİNLİĞİ, DAİMA HEPİMİZİN HAYATINA DOKUNAN OTO-
BİYOGRAFİK BİR SORGULAMA YÖRÜNGESİ İÇİNDE KENDİ ASLİ DOKUSUNA BÜKÜLÜR. SORGULAMA ETKİNLİĞİNİN YAPILANMIŞ BENLİĞİN KENDİLİK DENEYİMİNİ OTO-HETERO AFEKTİF ÇARPIŞMALARLA KENDİ ASLİ DOKUSUNDA DEVİNDİRE- SAYDAMLAŞTIRAN SORGULAMA YÖRÜNGESİ KENDİ DOKUSUNA BÜKÜLEN DOKUNUMUYLA, HEPİMİZİN KENDİLİĞİNE DOKUNUR.
BÖYLECE NOVALİS’İN FELSEFE BAHÇESİNİ YEŞERTMEKLE SÖZÜNÜ YENİDEN HATIRLAYALIM: “ARKADAŞLAR TOPRAK ÇORAK, O KADAR ÇOK TOHUM ATMALIYIZ Kİ, BİR PARÇA VERİM ALALIM.”

“BİLİNCİ” AYDINLATAN BİLİNÇ KENDİSİNİ SANI İÇİNDEKİ BİLİNCİN SANI YAPILANMASINI KENDİ KENDİNE YENİ BİR UYANIŞLA FARKEDECEK BİR DOKUNUŞ, OTO-HETERO AFEKTİF BİR SARSINTI YARATMASIYLA PSİKO-SOMATİK BELLEK YAPILANMASI İÇİNDE İÇ VE DIŞ DÜNYAYA BÖLÜNMÜŞ BİLİNÇ DENEYİMİNDE HETEROJEN BİR DUYARLIK DEVİNİMİNİ HAREKETE GEÇİRİR. BU HETEROJEN OLUŞ GEÇİRDİĞİ ANLAM(SENSE) DENEYİMİNİ ANCAK O ANLAMI DOĞURAN BİR ETKİ VE TEPKİLENME ZİNCİRİNİ TAKLİT EDEN, BENZETMELER, METAFORLAR ÜZERİNDEN BİR BİLİNÇ DENEYİMİ OLARAK BAŞKALARINDA UYANDIRABİLİR. DİLDE ADLANDIRMA VE BETİMLEMELERLE ANLAM FARKLARININ TEMSİL EDİLMESİNİN KÖKENİNDE BU NEDENLE EPİSTEMOLOJİK OLARAK ANALİZ EDEN VE ANLAMI DUYUMLAYAN VEYA ALGILAYAN AD VEREN BİR ÖZNE/BİLİNÇ DEĞİL HETERONOMİK BİR DUYARLIĞIN TEPKİLENMELERİYLE FORMLANAN BENZETMELERİN SONUÇLARININ PAYLAŞILMASINDAN DOĞAN YENİ SONUÇLAR VARDIR. ÖRNEĞİN “BENZERLİK” KAVRAMININ, BENZER GÖRÜNÜŞLERLE TANIMLANMASI BÖYLE BİR SONUÇTUR. BU TANIMLAMANIN İMKANININ FİİLİ OLARAK HETERONOM BİR TEZAHÜR SÜRECİNE DAYANDIĞININ FARKEDİLMEDEN KALMASI, SANKİ BU TANIMLAMALARIN BENZERLİK VE FARKLILIKLARI TANIYAN, ALGILAYAN BİR ÖZNELLİĞİN ALGILARINDA ANLAMINI BULDUĞU SANISINI VE EPİSTEMOLOJİK KURGUSUNU YARATABİLİR. ÜSTÜNE ÜSTLÜK,
BİR SANI VE KAFA KARIŞIKLIĞI KURGUSU OLDUĞUNUN FARKINDA OLMAYAN AÇIK SEÇİK, MANTIĞI KOLAYCA ANLAŞILAN BİR KURGU OLARAK HEM DE!
Erkut Sezgin,
14 Şubat 2020.

15 Mart 2016 Salı

Nasıl Kayıt Olacaksınız?

Özgür Üniversite'nin ortalama 3 ay süren bahar dönemine
kayıt olmak için Özgür Üniversite'ye uğrayarak 
kısa bir bilgi formu doldurmanız gerekiyor. 
Dönemlik olarak belirlenen katkı payı için bizimle 
iletişime geçebilirsiniz.
TEl: (0212)292 77 40   -   

 PAZAR GÜNÜ HARİÇ HAFTA İÇİ VE CUMARTESİ GÜNLERİ 13.00 - 19.00 SAATLERİ ARASINDA

 ÖZGÜR ÜNİVERSİTE'YE UĞRAYARAK BİLGİ ALABİLİR VE KAYIT YAPTIRABİLİRSİNİZ. 

Adres:
Katip Mustafa Çelebi Mah. Billurcu Sokak. No. 5 D.3 Taksim / Beyoğlu

E-posta:istanbulozguruniversite@gmail.com
Telefon:(0 212) 292 77 40
Faks:(0 212) 249 12 92

Özgür Üniversite