30 Eylül 2021 Perşembe

FELSEFİ BİLGİNİN “BİLİMSEL BİLGİ”DEN FARKI NEDİR? ERKUT SEZGİN

 Felsefe nedir? Felsefi Bilginin “bilimsel bilgi”den farkı nedir? Bu fark insan ruhunda kendini nasıl gösterir? sorularının yanıtı, ancak felsefi sorgulama dolayımında, kendini göstermekte.  İnsanın içine doğduğu dilin kuralları ile nasıl düşündüğünü; “öznel”/”nesnel” “dogmatik/“deney-bilimsel” kavramsal ayrımlarının dayandığı bilgi” kriterlerinin  dilde nasıl kurallaştığını; onları insanın nasıl öğrendiğini; bu dil sisteminde kullanılan adlandırma ve tasvirlere kural/norm olan doğruluk kriterlerinin kişinin “ben” adlandırmasını ve diğer adlandırmaları araç-sonuç amaçlı kullanmayı öğrenmesiyle nasıl yapılandığını saydamlaştıran bir düşünme ve sorgulama dolayımına katılmaya “Felsefe yapmak”  diyoruz.  Buradan şu fark edilebilir: Felsefi bilgi ancak yapılarak, yani sorgulama fiiline katılarak kazanılır;  fiili durumda daha önce fark edilmemişin fark edilmesiyle kendiliğimizde kendiliğinden ortaya çıkan yeni modal formlanmaların auto-hetero afektif bilgisiyle. Bu bilgi,  insan yöneliminin, farklı dillerin farklı kurallaşmalarının farklı imlem örüntülerinde, nasıl farklı kendilik deneyimlerinin yönelim ve inanış pratikleriyle; bu dil sistemlerinin pratiklerinin anlatılarıyla; bu anlatıların formlandırdığı imgelem görüngüleri ve ruhsal heyecanlarla yapılandığının auto-hetero afektif kendilik deviniminin formlanmaları üzerinden iz sürümüyle  kazanılmakta.  Bu nedenle bütün olanaklı dil ve inanış pratiklerine aşkın bir dolayımın auto-hetero afektif  deneyim bilgisi olarak, Buda, Zen veya Tasavvuf Bilgelerinin çağrısı bu deneyimi uygun karşılıkla, yani dolaysız  dolayımlamaya çağrıdır. Dolaysız dolayım, imlem bağlantılı olay örüntüsünün iç bağlantılı zincirlenmesinin insan biçimsel bir adlandırma formunun formlanmasını nasıl eklemlendirdiğini auto-hetero afektif  olarak dolayımlamak anlamında. Yani ben merkezli imgelemimize bellek çağrışımıyla çağırdığımız bir adlandırma iminin anlamının, bellek ve imgelem çağrışım aracılı (mediated) bir formasyon olarak nasıl  dolaysız iç bağlantılı bir imlem zincirlenmesinin formu olarak; yani ad olarak dilde kullanılan  formun bellek/imgelem çağrışımına araç olan (mediated) anlamının iç bağlantılı dolaysız  (immediate) temaslı olduğu imlem dokusuyla bağlantılı kavranması, belleğin ve imgelemin de adlandırma formuyla iç bağlantılı formlanmasına ışık tutuyor.   Yani bellek/imgelem çağrışımlı düşünülen anlam farkını temsil eden adlandırmanın bellek/imgelem çağrışımlı olarak değil, belleği ve imgelemi de birlikte formlandıran imlem bağlantılı zincirlenme ve eklemlenmeyle auto-hetero afektif bağlantılı  olarak bellek ve imgelemin yaratıcı formlanmaları dilde yeni bağlantılar oluşturmakta. Belleğin ve imgelem formlanmasının kökenindeki adlandırma formunu eklemlendiren iç bağlantılı imlem zinciriyle bağlantısı kurulamadığı zaman, zihin kendi auto-hetero afektif iç devinimiyle değil, dilin adlandırmalarıyla temsil edilen anlam farklarının araç sonuç amaçlı kullanım  kurallarının öğrenilmesiyle  kazanılan bellek ve imgelem çağrışımlarının otomatizmiyle  hareket eden bir yönelimle (intentionalité) olarak kavramlaştırılan bir yapılanmaya hapsolmakta.   Hareketini bellek otomatizmiyle hareket eden düşünme modalitesinden auto-hetero afektif imgelem hareketiyle düşünmeye geçiremediği zaman bu yapılanmanın  sanı döngüsü (doxa örüntüsü ) saydamlaşamadan kalmakta.

 

Yukardaki paragraflarda imkanlarına işaret etmeye çalıştığım, burada söz konusu “Felsefe anlayışı” ve sorgulama yöntemi, kavramsal araçları ve sonuçları nesneleştiren; insan zihnini, düşünmesini, psikolojisini de bu nesneleştirmeye bağlı olarak bilimsel bilgi nesnesi olarak analiz ve açıklamaların nesneleştirmelerine konu alan epistemolojik öznenin yolundan kökten ayrılıyor. Bu yol, bilimlerin temel aldığı bilgi öznesi olarak yapılanmış zihni; psikoloji bilimi dahil bütün bilimlerin temel aldığı bilgi öznesinin dilin kavramsal araçları ve kuralları ile yapılanmasını insana saydamlaştırmaya çalışan bir yol.  Dilde kullandığımız “ben” merkezli ifade biçiminin iç bağlantılı formlandığı; “ben’in Ötekisi  bir Olayla imlem bağlantılı formlanmasını saydamlaştırmaya yönelen bir yol.

Farklı tarihsel, kültürel katmanlarda dilin değişen kuralları paradigmalarıyla   ifade biçiminin proto-formunun insan biçimsel formlanmasının, farklı kurallarla benlik, kimlik, doğruluk, kesinlik inanışlarıyla farklı insan biçimsel  yapılanmalarına ışık tutuyor. Burada söz konusu ışık ve ona bağlı saydamlaşma retoriğin ötesinde felsefi sorgulamanın dolayımında ışıyan bir yol. Işık sadece insan zihninin tarihsel-kütürel yapılanmasına değil, bu saydamlaşmanın ana damarında oto-hetero afektif bir öğrenme ve anlayış derinliği kazanmaya bağlı olarak insan zihninde tinsel bir ışımayı doğurmakta. İnsanı tarihsel kültürel varlık konumundan kendi aşkın (transcendent) tinsel zeka kaynağına doğru yeniden doğrultan.

“Dolayımlama”, sözü fiili bir sorgulamaya katılmaya işaret ediyor. Daha önce hiç düşünülmediği;  hiç akla gelmediği için; ya da akla gelse bile zor; veya başkaları tarafından saçma, veya faydasız, veya “günah” bulunduğu için sorulamayan, yanıtları üzerinde derinleşilemeyen soruların sorulduğu bir yolda, sorgulamayla bizde değişiklik yaratan farkına varışlar, fiili sorgulamanın yolunda, fiili olarak kendiliğinden, bizim kendiliğimizde kendini gösteren şaşırtıcı değişikliklerle ortaya çıkıyor. Fiili sorgulama, hiç düşünmediğimiz için bilincimize kapalı kalan bir alanı, bilinci/benliğimizi deneyimleme inanışımızda değişiklik yaratan farkına varışlarla açığa çıkardığı bir yolun, beklenmedik köşe dönüşlerini; yolun inişlerini, çıkışlarını fiili bir sorgulamayla kat etmekle ilgili felsefe yapmanın anlamı.  Heraklitus’un, “Beklenmeyeni aramadıkça, onu bulamazsın.” Sözünün iç sezgisini paylaşmaya imkan olan bir yol.  Ancak alışkanlıkların ötesinde soruları sorabilmenin; farklı anlam/imlem bağlantı kombinezonları kurarak düşünebilmenin açtığı bir imkan. Örneğin Wittgenstein, bir diş ağrısı duyumunu başkasının dişinde duymanın ve gösterim biçiminin formlanmasının imkanı olan imlem bağlantılı olay örüntüsünü fark edilir kılmak için, diş ağrısıyla birlikte giden imlem bağlantılı olayın örüntü akışında değişiklikler tasarlayarak bu imkanı düşünülebilir kılan bir imgelem kurgusuyla karşımıza çıkar.[1]  Düşünce denemesine uygun karşılık vermemiz imgelem kurgusunun başlattığı imlem bağlantılarının oto-hetero afektif zincirlenmesini izleyerek deneyimlememize bağlı.  Ancak o zaman, kullandığımız ifade biçimlerinin içinde formlanmasına imkan olan imlem bağlantılı Olayla bağlantılı konuşan, yazan, düşünen bir farkına varışla bu kaynağa yüzümüzü dönebiliyoruz. Olayın devinimiyle rezonans arayan, bu rezonansa bağlı bir saydamlaşmaya yönelebiliyoruz.  Tersi durumda, kendisiyle başka bir çarkı döndürmeyen, hakikat ışığıyla temasını yitirmiş bir sanı ve konfüzyon döngüsü içinde kalıyoruz. Benzer konfüzyonu paylaşanlarla çarklarımız bağlantılı döner görünse de, ortak bir yanılsamayı paylaştığımızı fark etmeden kalıyoruz.

*                    *

 

Felsefi bilgi,  bilgi-bilimsel deneyimi bu dolayımdan hareketle aydınlatma kapasitesinde bir farkındalık sunmakla bilimi aydınlatan bir etkinlik olmakla birlikte, bu sorgulama dolayımına yolu uğramayan  insan bilinci, kendi bilincinin yapılanmasının kendi kendisine, hiç fark etmemecesine kapattığı tin bilimsel farkına varışın ışığından ışık alamayacak denli opaklaşmakta.

Felsefi anlamda fiili sorgulama, bizzat felsefe yapma fiilinin fiili durumunu karakterize etmekte.  Sorgulamanın sunduğu yolun, daha önce fark edilmemişin farkına varmaya bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkan, ve kendimizde deneylediğimiz yeni bir modal oluş, formlanma hali olarak deneylediğimize işaret ettim. Farkında olmadığım durumla, farkına vardığım durum arasında yanılsamanın nasıl bir durum olduğunu doğrudan iç bağlantılı bir modal oluşun formları olarak fark ediyorum. Kendilik deneyimimin çevremde olayların görüngü akışıyla daima bağlantılı, onun örüntüsünden soyutlanabilir bir doğruluk ve kesinliği olmadığını fark ediyorum. Kendilik deneyimimin doğruluk ve inanış modalitelerinin bu örüntü akışından soyutlanabilir olmadığını fark ediyorum.  Fakat bu farkediş-ler, içine doğulan dilin kural ve normlarını öğrenme ve kullanma temelli kazanılan bellek modalitesini de değişime uğratan bir Farkındalık birikimi oluşturmakta. Bu görüngülerin imlem örüntüsünün akışında modal bir formlanma olarak çevremi görmekte ve kullanmakta olduğumu; kullanmayı öğrendiğim dilin adlandırmalarının anlam farklarının, bu imlem örüntüsü içinde formlanan bir öğrenme ve kullanma modalitesinin sonuçları olarak kurallaştığını fark ediyorum.  Kendimle özdeşleştirdiğim “ben” merkezli kullanımın merkezinde sandığım “ben” değil, bu örüntü içinde başka kullanımlarla kesişen, oto-hetero afektif modal bağlantıları örülen; bu bağlantıların bellek yüküyle benlik/kimlik, ruhsal heyecanlar, doğruluk/kesinlik inanışları edinen, başkalarıyla paylaşılarak kazanılan modal bir formlanma olduğunu fark ediyorum.

Fark ediş-lerin birikimi  nicelik birikimi olarak değil, daima nitelik farklarının oto-hetero afektif bir kendiliğindenliğin daha önce farkedilmemiş olana temasından ortaya çıkan farkına varışın farkındaki nitelik farkı. Kişiye önceki kendilik yöneliminin yanılsamasıyla karşılaştırma imkanı sağlayan; farklı  görüngülerin imlem bağlantı konfigürasyonları ile, kendilik deneyiminin modal formlanması arasındaki  bağlantıyı oto-hetero afektif deneyimle fark etme imkanı  sağlayan düşünme hareketinin, kendi modal oluşunun farklı örüntü konfigürasyonlarında farklı formlanmalarının oto-hetero afektif iz sürümü.

Fiili sorgulama durumu, görüngü örüntüsünün (simulacra) iç-bağlantılı imlem devinimini canlandırdığı anda,  kendiliğimizde ortaya çıkan modal oluşun formlanmasını da aynı anda dokundurmakta. Fiili sorgulama, böylece, “ben” diyen “ben” kullanımının öznelliğinin,  “ben olmayan” (hetero olayın) görüngü örüntüsü içinde bir anlam deneyiminin formlanması olarak saydamlaştırıyor. Böylece, Doxa’dan Para-doxal, tinsel üst farkındalığa ancak bu saydamlığa kendini doğrultan  Fiili sorgulama; bizzat bu Fiili süre-durumdan hareket alan düşünme devinimi bir imkân oluşturmakta.

Böylece araç belleğimizin sınırladığı sınırlı “ben bilincinde” felsefi fiili sorgulamanın başlattığı oto-hetero afektif modalitenin kendiliğindenliği;    araç sonuç amaçlı öğrenilen dilin temsil araçlarının bellek merkezli öznellik-nesnellik kutuplarının yapılanmasını da saydamlaştırmakta. Sorgulamanın dolayımına girmeden kaldığımız zaman, içine doğduğumuz dilin kurallarıyla belirlenmiş ve koşullanmış olarak kalıyoruz…

 

[1]  Mavi ve Kahverengi Kitap. S..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder